TÜRK BORÇLAR KANUNU
Kanun No. 6098
Kabul Tarihi: 11/1/2011
BİRİNCİ KISIM
Genel Hükümler
BİRİNCİ BÖLÜM
Borç İlişkisinin Kaynakları
BİRİNCİ AYIRIM
Sözleşmeden Doğan Borç İlişkileri
A. Sözleşmenin kurulması
I. İrade açıklaması
1. Genel olarak
MADDE 1- Sözleşme, tarafların iradelerini karşılıklı ve
birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulur.
İrade açıklaması, açık veya örtülü olabilir.
2. İkinci derecedeki noktalar
MADDE 2- Taraflar sözleşmenin esaslı noktalarında
uyuşmuşlarsa, ikinci derecedeki noktalar üzerinde durulmamış olsa bile,
sözleşme kurulmuş sayılır.
İkinci derecedeki noktalarda uyuşulamazsa hâkim, uyuşmazlığı
işin özelliğine bakarak karara bağlar.
Sözleşmelerin şekline ilişkin hükümler saklıdır.
II. Öneri ve kabul
1. Süreli öneri
MADDE 3- Kabul için süre belirleyerek bir sözleşme
yapılmasını öneren, bu sürenin sona ermesine kadar önerisiyle bağlıdır.
Kabul bu süre içinde kendisine ulaşmazsa; öneren, önerisiyle
bağlılıktan kurtulur.
2. Süresiz öneri
a. Hazır olanlar arasında
MADDE 4- Kabul için süre belirlenmeksizin hazır olan bir
kişiye yapılan öneri hemen kabul edilmezse; öneren, önerisiyle bağlılıktan
kurtulur.
Telefon, bilgisayar gibi iletişim sağlayabilen araçlarla
doğrudan iletişim sırasında yapılan öneri, hazır olanlar arasında yapılmış
sayılır.
b. Hazır olmayanlar arasında
MADDE 5- Kabul için süre belirlenmeksizin hazır olmayan bir
kişiye yapılan öneri, zamanında ve usulüne uygun olarak gönderilmiş bir yanıtın
ulaşmasının beklenebileceği ana kadar, önereni bağlar.
Öneren, önerisini zamanında ulaşmış sayabilir.
Zamanında gönderilen kabul, önerene geç ulaşır ve öneren
onunla bağlı olmak istemezse, durumu hemen kabul edene bildirmek zorundadır.
3. Örtülü kabul
MADDE 6- Öneren, kanun veya işin özelliği ya da durumun
gereği açık bir kabulü beklemek zorunda değilse, öneri uygun bir sürede
reddedilmediği takdirde, sözleşme kurulmuş sayılır.
4. Ismarlanmayan şeyin gönderilmesi
MADDE 7- Ismarlanmamış bir şeyin gönderilmesi öneri
sayılmaz. Bu şeyi alan kişi, onu geri göndermek veya saklamakla yükümlü
değildir.
5. Bağlayıcı olmayan öneri ve herkese açık öneri
MADDE 8- Öneren, önerisi ile bağlı olmama hakkının saklı
olduğunu açıkça belirtirse veya işin özelliğinden ya da durumun gereğinden
bağlanma niyetinde olmadığı anlaşılırsa, önerisi kendisini bağlamaz.
Fiyatını göstererek mal sergilenmesi veya tarife, fiyat
listesi ya da benzerlerinin gönderilmesi, aksi açıkça ve kolaylıkla
anlaşılmadıkça öneri sayılır.
6. İlan yoluyla ödül sözü verme
MADDE 9- Bir sonucun gerçekleşmesi karşılığında ödül
vereceğini ilan yoluyla duyuran kimse, sözünü yerine getirmekle yükümlüdür.
Ödül sözü veren, sonucun gerçekleşmesinden önce sözünden
cayarsa veya sonucun gerçekleşmesini engellerse, dürüstlük kurallarına uygun
olarak yapılan giderleri ödemekle yükümlüdür. Ancak, bir ya da birden çok
kişiye ödenecek giderlerin toplamı, ödülün değerini aşamaz.
Ödül sözü veren, giderlerinin ödenmesini isteyenlerin
beklenen sonucu gerçekleştiremeyeceklerini ispat ederse, giderleri ödeme
yükümlülüğünden kurtulur.
7. Önerinin ve kabulün geri alınması
MADDE 10- Geri alma açıklaması, diğer tarafa öneriden önce
veya aynı anda ulaşmış ya da daha sonra ulaşmakla birlikte diğer tarafça
öneriden önce öğrenilmiş olursa, öneri yapılmamış sayılır.
Bu kural, kabulün geri alınmasında da uygulanır.
III. Hazır olmayanlar arasında kurulan sözleşmenin hüküm anı
MADDE 11- Hazır olmayanlar arasında kurulan sözleşmeler,
kabulün gönderildiği andan başlayarak hüküm doğurur.
Açık bir kabulün gerekli olmadığı durumlarda, sözleşme
önerinin ulaşma anından başlayarak hüküm doğurur.
B. Sözleşmelerin şekli
I. Genel kural
MADDE 12- Sözleşmelerin geçerliliği, kanunda aksi
öngörülmedikçe, hiçbir şekle bağlı değildir.
Kanunda sözleşmeler için öngörülen şekil, kural olarak
geçerlilik şeklidir. Öngörülen şekle uyulmaksızın kurulan sözleşmeler hüküm
doğurmaz.
II. Yazılı şekil
1. Yasal şekil
a. Kapsamı
MADDE 13- Kanunda yazılı şekilde yapılması öngörülen bir
sözleşmenin değiştirilmesinde de yazılı şekle uyulması zorunludur. Ancak,
sözleşme metniyle çelişmeyen tamamlayıcı
yan hükümler bu kuralın dışındadır.
Bu kural, yazılı şekil dışındaki geçerlilik şekilleri
hakkında da uygulanır.
b. Unsurları
MADDE 14- Yazılı şekilde yapılması öngörülen sözleşmelerde
borç altına girenlerin imzalarının bulunması zorunludur.
Kanunda aksi öngörülmedikçe, imzalı bir mektup, asılları
borç altına girenlerce imzalanmış telgraf, teyit edilmiş olmaları kaydıyla faks
veya buna benzer iletişim araçları ya da güvenli elektronik imza ile gönderilip
saklanabilen metinler de yazılı şekil
yerine geçer.
c. İmza
MADDE 15- İmzanın, borç altına girenin el yazısıyla atılması
zorunludur. Güvenli elektronik imza da, el yazısıyla atılmış imzanın bütün
hukuki sonuçlarını doğurur.
İmzanın el yazısı dışında bir araçla atılması, ancak örf ve
âdetçe kabul edilen durumlarda ve özellikle çok sayıda çıkarılan kıymetli
evrakın imzalanmasında yeterli sayılır.
Usulüne göre onaylanmadıkça veya imza ettikleri sırada
metnin içeriğini bildikleri ispat edilmedikçe, görme engellilerin imzaları
onları bağlamaz.
d. İmza yerine geçen işaretler
MADDE 16- İmza atamayanlar, imza yerine usulüne göre
onaylanmış olması koşuluyla, parmak izi, el ile yapılmış bir işaret ya da mühür
kullanabilirler.
Kambiyo senetlerine ilişkin hükümler saklıdır.
2. İradi şekil
MADDE 17- Kanunda şekle bağlanmamış bir sözleşmenin
taraflarca belirli bir şekilde yapılması kararlaştırılmışsa, belirlenen şekilde
yapılmayan sözleşme tarafları bağlamaz.
Herhangi bir belirleme olmaksızın yazılı şekil
kararlaştırılmışsa, yasal yazılı şekle ilişkin hükümler uygulanır.
C. Borç tanıması
MADDE 18- Borcun sebebini içermemiş olsa bile borç tanıması
geçerlidir.
D. Sözleşmelerin yorumu, muvazaalı işlemler
MADDE 19- Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin
belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek
amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve
ortak iradeleri esas alınır.
Borçlu, yazılı bir borç tanımasına güvenerek alacağı
kazanmış olan üçüncü kişiye karşı, bu işlemin muvazaalı olduğu savunmasında
bulunamaz.
E. Genel işlem koşulları
I. Genel olarak
MADDE 20- Genel işlem koşulları, bir sözleşme yapılırken
düzenleyenin, ileride çok sayıdaki benzer sözleşmede kullanmak amacıyla,
önceden, tek başına hazırlayarak karşı tarafa sunduğu sözleşme hükümleridir. Bu
koşulların, sözleşme metninde veya ekinde yer alması, kapsamı, yazı türü ve
şekli, nitelendirmede önem taşımaz.
Aynı amaçla düzenlenen sözleşmelerin metinlerinin özdeş
olmaması, bu sözleşmelerin içerdiği hükümlerin, genel işlem koşulu sayılmasını
engellemez.
Genel işlem koşulları içeren sözleşmeye veya ayrı bir
sözleşmeye konulan bu koşulların her birinin tartışılarak kabul edildiğine
ilişkin kayıtlar, tek başına, onları genel işlem koşulu olmaktan çıkarmaz.
Genel işlem koşullarıyla ilgili hükümler, sundukları
hizmetleri kanun veya yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütmekte
olan kişi ve kuruluşların hazırladıkları sözleşmelere de, niteliklerine
bakılmaksızın uygulanır.
II. Kapsamı
1. Yazılmamış sayılma
MADDE 21- Karşı tarafın menfaatine aykırı genel işlem
koşullarının sözleşmenin kapsamına girmesi, sözleşmenin yapılması sırasında
düzenleyenin karşı tarafa, bu koşulların varlığı hakkında açıkça bilgi verip,
bunların içeriğini öğrenme imkânı sağlamasına ve karşı tarafın da bu koşulları
kabul etmesine bağlıdır. Aksi takdirde, genel işlem koşulları yazılmamış
sayılır.
Sözleşmenin niteliğine ve işin özelliğine yabancı olan genel
işlem koşulları da yazılmamış sayılır.
2. Yazılmamış sayılmanın sözleşmeye etkisi
MADDE 22- Sözleşmenin yazılmamış sayılan genel işlem
koşulları dışındaki hükümleri geçerliliğini korur. Bu durumda düzenleyen,
yazılmamış sayılan koşullar olmasaydı diğer hükümlerle sözleşmeyi yapmayacak
olduğunu ileri süremez.
III. Yorumlanması
MADDE 23- Genel işlem koşullarında yer alan bir hüküm, açık
ve anlaşılır değilse veya birden çok anlama geliyorsa, düzenleyenin aleyhine ve
karşı tarafın lehine yorumlanır.
IV. Değiştirme yasağı
MADDE 24- Genel işlem koşullarının bulunduğu bir sözleşmede
veya ayrı bir sözleşmede yer alan ve düzenleyene tek yanlı olarak karşı taraf
aleyhine genel işlem koşulları içeren sözleşmenin bir hükmünü değiştirme ya da
yeni düzenleme getirme yetkisi veren kayıtlar yazılmamış sayılır.
V. İçerik denetimi
MADDE 25- Genel işlem koşullarına, dürüstlük kurallarına
aykırı olarak, karşı tarafın aleyhine veya onun durumunu ağırlaştırıcı
nitelikte hükümler konulamaz.
F. Sözleşmenin içeriği
I. Sözleşme özgürlüğü
MADDE 26- Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunda
öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilirler.
II. Kesin hükümsüzlük
MADDE 27- Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu
düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin
olarak hükümsüzdür.
Sözleşmenin içerdiği hükümlerden bir kısmının hükümsüz
olması, diğerlerinin geçerliliğini etkilemez. Ancak, bu hükümler olmaksızın
sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, sözleşmenin tamamı kesin olarak
hükümsüz olur.
III. Aşırı yararlanma
MADDE 28- Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık
bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya
düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle
gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme
ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da
sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini
isteyebilir.
Zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini
öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten
başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş
yıl içinde kullanabilir.
IV. Önsözleşme
MADDE 29- Bir sözleşmenin ileride kurulmasına ilişkin
sözleşmeler geçerlidir.
Kanunlarda öngörülen istisnalar dışında, önsözleşmenin
geçerliliği, ileride kurulacak sözleşmenin şekline bağlıdır.
G. İrade bozuklukları
I. Yanılma
1. Yanılmanın hükümleri
MADDE 30- Sözleşme kurulurken esaslı yanılmaya düşen taraf,
sözleşme ile bağlı olmaz.
2. Yanılma hâlleri
a. Açıklamada yanılma
MADDE 31- Özellikle aşağıda sayılan yanılma hâlleri
esaslıdır:
1. Yanılan, kurulmasını istediği sözleşmeden başka bir
sözleşme için iradesini açıklamışsa.
2. Yanılan, istediğinden başka bir konu için iradesini
açıklamışsa.
3. Yanılan, sözleşme yapma iradesini, gerçekte sözleşme
yapmak istediği kişiden başkasına açıklamışsa.
4. Yanılan, sözleşmeyi yaparken belirli nitelikleri olan bir
kişiyi dikkate almasına karşın başka bir kişi için iradesini açıklamışsa.
5. Yanılan, gerçekte üstlenmek istediğinden önemli ölçüde
fazla bir edim için veya gerçekte istediğinden önemli ölçüde az bir karşı edim
için iradesini açıklamışsa.
Basit hesap yanlışlıkları sözleşmenin geçerliliğini
etkilemez; bunların düzeltilmesi ile yetinilir.
b. Saikte yanılma
MADDE 32- Saikte yanılma, esaslı yanılma sayılmaz.
Yanılanın, yanıldığı saiki sözleşmenin temeli sayması ve bunun da iş
ilişkilerinde geçerli dürüstlük kurallarına uygun olması hâlinde yanılma esaslı
sayılır. Ancak bu durumun karşı tarafça da bilinebilir olması gerekir.
c. İletmede yanılma
MADDE 33- Sözleşmenin kurulmasına yönelik iradenin haberci
veya çevirmen gibi bir aracı ya da bir araç tarafından yanlış iletilmiş olması
hâlinde de yanılma hükümleri uygulanır.
3. Yanılmada dürüstlük kuralları
MADDE 34- Yanılan, yanıldığını dürüstlük kurallarına aykırı
olarak ileri süremez.
Özellikle diğer tarafın, sözleşmenin yanılanın kasdettiği
anlamda kurulmasına razı olduğunu bildirmesi durumunda, sözleşme bu anlamda
kurulmuş sayılır.
4. Yanılmada kusur
MADDE 35- Yanılan, yanılmasında kusurlu ise, sözleşmenin
hükümsüzlüğünden doğan zararı gidermekle yükümlüdür. Ancak, diğer taraf
yanılmayı biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, tazminat istenemez.
Hâkim, hakkaniyetin gerektirdiği durumlarda, ifadan beklenen
yararı aşmamak kaydıyla, daha fazla tazminata hükmedebilir.
II. Aldatma
MADDE 36- Taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu bir
sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile, sözleşmeyle bağlı değildir.
Üçüncü bir kişinin aldatması sonucu bir sözleşme yapan
taraf, sözleşmenin yapıldığı sırada karşı tarafın aldatmayı bilmesi veya
bilecek durumda olması hâlinde, sözleşmeyle bağlı değildir.
III. Korkutma
1. Hükmü
MADDE 37- Taraflardan biri, diğerinin veya üçüncü bir
kişinin korkutması sonucu bir sözleşme yapmışsa, sözleşmeyle bağlı değildir.
Korkutan bir üçüncü kişi olup da diğer taraf korkutmayı
bilmiyorsa veya bilecek durumda değilse, sözleşmeyle bağlı kalmak istemeyen
korkutulan, hakkaniyet gerektiriyorsa, diğer tarafa tazminat ödemekle
yükümlüdür.
2. Koşulları
MADDE 38- Korkutulan, içinde bulunduğu durum bakımından
kendisinin veya yakınlarından birinin kişilik haklarına ya da malvarlığına
yönelik ağır ve yakın bir zarar tehlikesinin doğduğuna inanmakta haklı ise,
korkutma gerçekleşmiş sayılır.
Bir hakkın veya kanundan doğan bir yetkinin kullanılacağı
korkutmasıyla sözleşme yapıldığında, bu hakkı veya yetkiyi kullanacağını
açıklayanın, diğer tarafın zor durumda kalmasından aşırı bir menfaat sağlamış
olması hâlinde, korkutmanın varlığı kabul edilir.
IV. İrade bozukluğunun giderilmesi
MADDE 39- Yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma
sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da
korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme
ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi
onamış sayılır.
Aldatma veya korkutmadan dolayı bağlayıcılığı olmayan bir
sözleşmenin onanmış sayılması, tazminat hakkını ortadan kaldırmaz.
H. Temsil
I. Yetkili temsil
1. Genel olarak
a. Temsilin hükmü
MADDE 40- Yetkili bir temsilci tarafından bir başkası adına
ve hesabına yapılan hukuki işlemin sonuçları, doğrudan doğruya temsil olunanı
bağlar.
Temsilci, hukuki işlemi yaparken bu sıfatını bildirmezse,
hukuki işlemin sonuçları kendisine ait olur. Ancak, karşı taraf bir temsil
ilişkisinin varlığını durumdan çıkarıyor veya çıkarması gerekiyor ya da hukuki
işlemi temsilci veya temsil olunandan biri ile yapması farksız ise, hukuki
işlemin sonuçları doğrudan doğruya temsil olunana ait olur.
Diğer durumlarda alacağın devri veya borcun üstlenilmesine
ilişkin hükümler uygulanır.
b. Temsil yetkisinin içeriği ve derecesi
MADDE 41- Başkası adına ve hesabına temsil kamu hukukundan
doğmuşsa, temsil yetkisinin içeriği ve derecesi bu konudaki yasal hükümlere;
temsil hukuksal bir işlemden doğmuşsa, temsil yetkisinin içeriği ve derecesi o
hukuksal işleme göre belirlenir.
Temsil yetkisi üçüncü kişilere bildirilmişse temsil
yetkisinin içeriği ve derecesi, bu bildirime göre belirlenir.
2. Hukuki işlemden doğan yetki
a. Yetkinin sınırlanması ve geri alınması
MADDE 42- Temsil olunan, hukuki bir işlemden doğan temsil
yetkisini her zaman sınırlayabilir veya geri alabilir. Ancak, taraflar
arasındaki hizmet, vekâlet veya ortaklık sözleşmeleri gibi hukuki ilişkilerden
doğabilecek haklar saklıdır.
Temsil olunan, bu hakkından önceden feragat edemez.
Temsil olunan verdiği yetkiyi üçüncü kişilere açıkça veya
dolaylı biçimde bildirmişse, bu yetkiyi tamamen veya kısmen geri aldığını
onlara bildirmediği takdirde, yetkinin geri alındığını iyiniyetli üçüncü
kişilere karşı ileri süremez.
b. Ölüm, ehliyetsizlik ve diğer durumlar
MADDE 43- Hukuki işlemden doğan temsil yetkisi, aksi
taraflarca kararlaştırılmadıkça veya işin özelliğinden anlaşılmadıkça, temsil
olunanın veya temsilcinin ölümü, gaipliğine karar verilmesi, fiil ehliyetini
kaybetmesi veya iflas etmesi durumlarında sona erer.
Bu hüküm, bir tüzel kişiliğin sona ermesi durumunda da
uygulanır.
Tarafların karşılıklı kişisel hakları saklıdır.
c. Yetki belgesinin geri verilmesi
MADDE 44- Temsilciye yetki belgesi verilmişse, yetkinin sona
ermesi durumunda temsilci, bu belgeyi temsil olunana geri vermekle veya hâkimin
belirleyeceği yere bırakmakla yükümlüdür.
Temsil olunan veya halefleri, temsilcinin belgeyi geri
vermesi için gerekeni yapmazlarsa, bundan dolayı iyiniyetli üçüncü kişilerin
zararını gidermekle yükümlüdürler.
d. Yetkinin sona erdiğinin ileri sürülememesi
MADDE 45- Temsilci, yetkisinin sona ermiş olduğunu bilmediği
sürece, temsil olunan veya halefleri, temsilcinin yapmış olduğu hukuki
işlemlerin sonuçlarıyla bağlıdırlar.
Bu kural, üçüncü kişilerin yetkinin sona ermiş olduğunu
bildikleri durumlarda uygulanmaz.
II. Yetkisiz temsil
1. Onama hâlinde
MADDE 46- Bir kimse yetkisi olmadığı hâlde temsilci olarak
bir hukuki işlem yaparsa, bu işlem ancak onadığı takdirde temsil olunanı
bağlar.
Yetkisiz temsilcinin kendisiyle işlem yaptığı diğer taraf,
temsil olunandan, uygun bir süre içinde bu hukuki işlemi onayıp onamayacağını
bildirmesini isteyebilir. Bu süre içinde işlemin onanmaması durumunda, diğer
taraf bu işlemle bağlı olmaktan kurtulur.
2. Onamama hâlinde
MADDE 47- Temsil olunanın açık veya örtülü olarak hukuki
işlemi onamaması hâlinde, bu işlemin geçersiz olmasından doğan zararın
giderilmesi, yetkisiz temsilciden istenebilir. Ancak, yetkisiz temsilci,
işlemin yapıldığı sırada karşı tarafın, kendisinin yetkisiz olduğunu bildiğini
veya bilmesi gerektiğini ispat ederse, kendisinden zararın giderilmesi
istenemez.
Hakkaniyet gerektiriyorsa, kusurlu yetkisiz temsilciden
diğer zararların giderilmesi de istenebilir.
Sebepsiz zenginleşmeden doğan haklar saklıdır.
III. Saklı hükümler
MADDE 48- Ortaklık temsilcileri ile organlarının ve ticari
vekillerin yetkisine ilişkin hükümler saklıdır.
İKİNCİ AYIRIM
Haksız Fiillerden Doğan Borç İlişkileri
A. Sorumluluk
I. Genel olarak
MADDE 49- Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına
zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.
Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa
bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı
gidermekle yükümlüdür.
II. Zararın ve kusurun ispatı
MADDE 50- Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu
ispat yükü altındadır.
Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa
hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde
tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler.
III. Tazminat
1. Belirlenmesi
MADDE 51- Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini,
durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler.
Tazminatın irat biçiminde ödenmesine hükmedilirse, borçlu
güvence göstermekle yükümlüdür.
2. İndirilmesi
MADDE 52- Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya
zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün
durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen
kaldırabilir.
Zarara hafif kusuruyla sebep olan tazminat yükümlüsü,
tazminatı ödediğinde yoksulluğa düşecek olur ve hakkaniyet de gerektirirse
hâkim, tazminatı indirebilir.
IV. Özel durumlar
1. Ölüm ve bedensel zarar
a. Ölüm
MADDE 53- Ölüm hâlinde uğranılan zararlar özellikle
şunlardır:
1. Cenaze giderleri.
2. Ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma
gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.
3. Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları
kayıplar.
b. Bedensel zarar
MADDE 54- Bedensel zararlar özellikle şunlardır:
1. Tedavi giderleri.
2. Kazanç kaybı.
3. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan
kayıplar.
4. Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar.
c. Belirlenmesi
MADDE 55- Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel
zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır.
Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını
taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya
tazminattan indirilemez. Hesaplanan tazminat, miktar esas alınarak hakkaniyet
düşüncesi ile artırılamaz veya azaltılamaz.
Bu Kanun hükümleri, her türlü idari eylem ve işlemler ile
idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen
veya tamamen yitirilmesine ya da kişinin ölümüne bağlı zararlara ilişkin istem
ve davalarda da uygulanır.
d. Manevi tazminat
MADDE 56- Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün
zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene
uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir.
Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya
ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine
karar verilebilir.
2. Haksız rekabet
MADDE 57- Gerçek olmayan haberlerin yayılması veya bu tür
ilanların yapılması ya da dürüstlük kurallarına aykırı diğer davranışlarda
bulunulması yüzünden müşterileri azalan veya onları kaybetme tehlikesiyle karşılaşan
kişi, bu davranışlara son verilmesini ve kusurun varlığı hâlinde zararının
giderilmesini isteyebilir.
Ticari işlere ait haksız rekabet hakkında Türk Ticaret
Kanunu hükümleri saklıdır.
3. Kişilik hakkının zedelenmesi
MADDE 58- Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören,
uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para
ödenmesini isteyebilir.
Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim
biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan
bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir.
4. Ayırt etme gücünün geçici kaybı
MADDE 59- Ayırt etme gücünü geçici olarak kaybeden kişi, bu
sırada verdiği zararları gidermekle yükümlüdür. Ancak, ayırt etme gücünü
kaybetmede kusuru olmadığını ispat ederse, sorumluluktan kurtulur.
V. Sorumluluk sebeplerinin çokluğu
1. Sebeplerin yarışması
MADDE 60- Bir kişinin sorumluluğu, birden çok sebebe
dayandırılabiliyorsa hâkim, zarar gören aksini istemiş olmadıkça veya kanunda
aksi öngörülmedikçe, zarar görene en iyi giderim imkânı sağlayan sorumluluk
sebebine göre karar verir.
2. Müteselsil sorumluluk
a. Dış ilişkide
MADDE 61- Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet
verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları
takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır.
b. İç ilişkide
MADDE 62- Tazminatın aynı zarardan sorumlu müteselsil
borçlular arasında paylaştırılmasında, bütün durum ve koşullar, özellikle
onlardan her birine yüklenebilecek kusurun ağırlığı ve yarattıkları tehlikenin
yoğunluğu göz önünde tutulur.
Tazminatın kendi payına düşeninden fazlasını ödeyen kişi, bu
fazla ödemesi için, diğer müteselsil sorumlulara karşı rücu hakkına sahip ve
zarar görenin haklarına halef olur.
VI. Hukuka aykırılığı kaldıran hâller
1. Genel olarak
MADDE 63- Kanunun verdiği yetkiye dayanan ve bu yetkinin
sınırları içinde kalan bir fiil, zarara yol açsa bile, hukuka aykırı sayılmaz.
Zarar görenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal
yarar, zarar verenin davranışının haklı savunma niteliği taşıması, yetkili kamu
makamlarının müdahalesinin zamanında sağlanamayacak olması durumunda kişinin
hakkını kendi gücüyle koruması veya zorunluluk hâllerinde de fiil, hukuka
aykırı sayılmaz.
2. Sorumluluk
MADDE 64- Haklı savunmada bulunan, saldıranın şahsına veya
mallarına verdiği zarardan sorumlu tutulamaz.
Kendisini veya başkasını açık ya da yakın bir zarar
tehlikesinden korumak için diğer bir kişinin mallarına zarar verenin, bu zararı
giderim yükümlülüğünü hâkim hakkaniyete göre belirler.
Hakkını kendi gücüyle koruma durumunda kalan kişi, durum ve
koşullara göre o sırada kolluk gücünün yardımını zamanında sağlayamayacak ise
ve hakkının kayba uğramasını ya da kullanılmasının önemli ölçüde zorlaşmasını
önleyecek başka bir yol da yoksa, verdiği zarardan sorumlu tutulamaz.
B. Kusursuz sorumluluk
I. Hakkaniyet sorumluluğu
MADDE 65- Hakkaniyet gerektiriyorsa; hâkim, ayırt etme gücü
bulunmayan kişinin verdiği zararın, tamamen veya kısmen giderilmesine karar
verir.
II. Özen sorumluluğu
1. Adam çalıştıranın sorumluluğu
MADDE 66- Adam çalıştıran, çalışanın, kendisine verilen işin
yapılması sırasında başkalarına verdiği zararı gidermekle yükümlüdür.
Adam çalıştıran, çalışanını seçerken, işiyle ilgili talimat
verirken, gözetim ve denetimde bulunurken, zararın doğmasını engellemek için
gerekli özeni gösterdiğini ispat ederse, sorumlu olmaz.
Bir işletmede adam çalıştıran, işletmenin çalışma düzeninin
zararın doğmasını önlemeye elverişli olduğunu ispat etmedikçe, o işletmenin
faaliyetleri dolayısıyla sebep olunan zararı gidermekle yükümlüdür.
Adam çalıştıran, ödediği tazminat için, zarar veren
çalışana, ancak onun bizzat sorumlu olduğu ölçüde rücu hakkına sahiptir.
2. Hayvan bulunduranın sorumluluğu
a. Giderim yükümlülüğü
MADDE 67- Bir hayvanın bakımını ve yönetimini sürekli veya
geçici olarak üstlenen kişi, hayvanın verdiği zararı gidermekle yükümlüdür.
Hayvan bulunduran, bu zararın doğmasını engellemek için
gerekli özeni gösterdiğini ispat ederse sorumlu olmaz.
Hayvan, bir başkası veya bir başkasına ait hayvan tarafından
ürkütülmüş olursa, hayvanı bulunduranın, bu kişilere rücu hakkı saklıdır.
b. Alıkoyma hakkı
MADDE 68- Bir kişinin hayvanı, başkasının taşınmazı üzerinde
bir zarar verdiği takdirde, taşınmazın zilyedi, o hayvanı yakalayabilir, zararı
giderilinceye kadar alıkoyabilir; hatta durum ve koşullar haklı gösteriyorsa
hayvanı diğer yollarla etkisiz hâle getirebilir.
Bu durumda, taşınmazın zilyedi derhâl hayvan sahibine bilgi
vermek ve sahibini bilmiyorsa, onun bulunması için gerekli girişimleri yapmak
zorundadır.
3. Yapı malikinin sorumluluğu
a. Giderim yükümlülüğü
MADDE 69- Bir binanın veya diğer yapı eserlerinin maliki,
bunların yapımındaki bozukluklardan veya bakımındaki eksikliklerden doğan
zararı gidermekle yükümlüdür.
İntifa ve oturma hakkı sahipleri de, binanın bakımındaki
eksikliklerden doğan zararlardan, malikle birlikte müteselsilen sorumludurlar.
Sorumluların, bu sebeplerle kendilerine karşı sorumlu olan
diğer kişilere rücu hakkı saklıdır.
b. Zarar tehlikesini önleme
MADDE 70- Bir başkasına ait bina veya diğer yapı
eserlerinden zarar görme tehlikesiyle karşılaşan kişi, bu tehlikenin
giderilmesi için gerekli önlemlerin alınmasını hak sahiplerinden isteyebilir.
Kişilerin ve malların korunması hakkındaki kamu hukuku kuralları
saklıdır.
III. Tehlike sorumluluğu ve denkleştirme
MADDE 71- Önemli ölçüde tehlike arzeden bir işletmenin
faaliyetinden zarar doğduğu takdirde, bu zarardan işletme sahibi ve varsa
işleten müteselsilen sorumludur.
Bir işletmenin, mahiyeti veya faaliyette kullanılan malzeme,
araçlar ya da güçler göz önünde tutulduğunda, bu işlerde uzman bir kişiden
beklenen tüm özenin gösterilmesi durumunda bile sıkça veya ağır zararlar
doğurmaya elverişli olduğu sonucuna varılırsa, bunun önemli ölçüde tehlike
arzeden bir işletme olduğu kabul edilir. Özellikle, herhangi bir kanunda
benzeri tehlikeler arzeden işletmeler için özel bir tehlike sorumluluğu
öngörülmüşse, bu işletme de önemli ölçüde tehlike arzeden işletme sayılır.
Belirli bir tehlike hâli için öngörülen özel sorumluluk
hükümleri saklıdır.
Önemli ölçüde tehlike arzeden bir işletmenin bu tür
faaliyetine hukuk düzenince izin verilmiş olsa bile, zarar görenler, bu
işletmenin faaliyetinin sebep olduğu zararlarının uygun bir bedelle
denkleştirilmesini isteyebilirler.
C. Zamanaşımı
I. Kural
MADDE 72- Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat
yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin
işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak,
tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren
bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.
Haksız fiil dolayısıyla zarar gören bakımından bir borç
doğmuşsa zarar gören, haksız fiilden doğan tazminat istemi zamanaşımına uğramış
olsa bile, her zaman bu borcu ifadan kaçınabilir.
II. Rücu isteminde
MADDE 73- Rücu istemi, tazminatın tamamının ödendiği ve
birlikte sorumlu kişinin öğrenildiği
tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde tazminatın tamamının ödendiği
tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar.
Tazminatın ödenmesi kendisinden istenilen kişi, durumu
birlikte sorumlu olduğu kişilere bildirmek zorundadır. Aksi takdirde
zamanaşımı, bu bildirimin dürüstlük kurallarına göre yapılabileceği tarihte
işlemeye başlar.
D. Yargılama
I. Ceza hukuku ile ilişkisinde
MADDE 74- Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı,
ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun
sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından
verilen beraat kararıyla da bağlı değildir.
Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve
zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.
II.Tazminat hükmünün değiştirilmesi
MADDE 75- Bedensel zararın kapsamı, karar verme sırasında
tam olarak belirlenemiyorsa hâkim, kararın kesinleşmesinden başlayarak iki yıl
içinde, tazminat hükmünü değiştirme yetkisini saklı tutabilir.
III. Geçici ödemeler
MADDE 76- Zarar gören, iddiasının haklılığını gösteren
inandırıcı kanıtlar sunduğu ve ekonomik durumu da gerektirdiği takdirde hâkim,
istem üzerine davalının zarar görene geçici ödeme yapmasına karar verebilir.
Davalının yaptığı geçici ödemeler, hükmedilen tazminata
mahsup edilir; tazminata hükmedilmezse hâkim, davacının aldığı geçici
ödemeleri, yasal faizi ile birlikte geri vermesine karar verir.
ÜÇÜNCÜ AYIRIM
Sebepsiz Zenginleşmeden Doğan Borç İlişkileri
A. Koşulları
I. Genel olarak
MADDE 77- Haklı bir sebep olmaksızın, bir başkasının
malvarlığından veya emeğinden zenginleşen, bu zenginleşmeyi geri vermekle
yükümlüdür.
Bu yükümlülük, özellikle zenginleşmenin geçerli olmayan veya
gerçekleşmemiş ya da sona ermiş bir sebebe dayanması durumunda doğmuş olur.
II. Borçlanılmamış edimin ifası
MADDE 78- Borçlanmadığı edimi kendi isteğiyle yerine getiren
kimse, bunu ancak, kendisini borçlu sanarak yerine getirdiğini ispat ederse
geri isteyebilir.
Zamanaşımına uğramış bir borcun ifasından veya ahlaki bir
ödevin yerine getirilmiş olmasından kaynaklanan zenginleşmeler geri istenemez.
Borç olmadığı hâlde ödenmiş olan edimin geri istenmesine
ilişkin diğer kanun hükümleri saklıdır.
B. Geri vermenin kapsamı
I. Zenginleşenin yükümlülüğü
MADDE 79- Sebepsiz zenginleşen, zenginleşmenin geri
istenmesi sırasında elinden çıkmış olduğunu ispat ettiği kısmın dışında kalanı
geri vermekle yükümlüdür.
Zenginleşen, zenginleşmeyi iyiniyetli olmaksızın elden
çıkarmışsa veya elden çıkarırken ileride geri vermek zorunda kalabileceğini
hesaba katması gerekiyorsa, zenginleşmenin tamamını geri vermekle yükümlüdür.
II. Giderleri isteme hakkı
MADDE 80- Zenginleşen iyiniyetli ise, yaptığı zorunlu ve
yararlı giderleri, geri verme isteminde bulunandan isteyebilir.
Zenginleşen iyiniyetli değilse, zorunlu giderlerinin ve
yararlı giderlerinden sadece geri verme zamanında mevcut olan değer artışının
ödenmesini isteyebilir.
Zenginleşen, iyiniyetli olup olmadığına bakılmaksızın, diğer
giderlerinin ödenmesini isteyemez. Ancak, kendisine karşılık önerilmezse, o şey
ile birleştirdiği ve zararsızca ayrılması mümkün bulunan eklemeleri geri
vermeden önce ayırıp alabilir.
C. Geri istenememe
MADDE 81- Hukuka veya ahlaka aykırı bir sonucun
gerçekleşmesi amacıyla verilen şey geri istenemez. Ancak, açılan davada hâkim,
bu şeyin Devlete mal edilmesine karar verebilir.
D. Zamanaşımı
MADDE 82- Sebepsiz zenginleşmeden doğan istem hakkı, hak
sahibinin geri isteme hakkı olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve
her hâlde zenginleşmenin gerçekleştiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle
zamanaşımına uğrar.
Zenginleşme, zenginleşenin bir alacak hakkı kazanması
suretiyle gerçekleşmişse diğer taraf, istem hakkı zamanaşımına uğramış olsa
bile, her zaman bu borcunu ifadan kaçınabilir.
İKİNCİ BÖLÜM
Borç İlişkisinin Hükümleri
BİRİNCİ AYIRIM
Borçların İfası
A. Genel olarak
I. Şahsen ifa zorunluluğunun olmaması
MADDE 83- Borcun, bizzat borçlu tarafından ifa edilmesinde
alacaklının menfaati bulunmadıkça borçlu, borcunu şahsen ifa etmekle yükümlü
değildir.
II. İfanın konusu
1. Kısmen ifa
MADDE 84- Borcun tamamı belli ve muaccel ise, alacaklı
kısmen ifayı reddedebilir.
Alacaklı kısmen ifayı kabul ederse borçlu, borcun kendisi
tarafından ikrar olunan kısmını ifadan kaçınamaz.
2. Bölünemeyen borç
MADDE 85- Bölünemeyen bir borcun birden çok alacaklısı
varsa, alacaklılardan her biri, borcun alacaklıların tamamına ifasını
isteyebilir. Borçlu, edimini alacaklıların hepsine birden ifa etmek zorundadır.
Bölünemeyen borcun birden çok borçlusu varsa, borçlulardan
her biri borcun tamamını ifa etmekle yükümlüdür.
Durumun gereğinden aksi anlaşılmadıkça, ifada bulunan
borçlu, alacaklıya halef olur ve diğer borçlulardan payları oranında alacağını
isteyebilir.
3. Çeşit borcu
MADDE 86- Çeşit borçlarında hukuki ilişkiden ve işin
özelliğinden aksi anlaşılmadıkça, edimin seçimi borçluya aittir. Ancak
borçlunun seçeceği edim, ortalama nitelikten daha düşük olamaz.
4. Seçimlik borç
MADDE 87- Seçimlik borçlarda, hukuki ilişkiden ve işin
özelliğinden aksi anlaşılmadıkça, edimlerden birinin seçimi borçluya aittir.
5. Faiz
MADDE 88- Faiz ödeme borcunda uygulanacak yıllık faiz oranı,
sözleşmede kararlaştırılmamışsa faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan
mevzuat hükümlerine göre belirlenir.
Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık faiz oranı, birinci
fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde elli fazlasını aşamaz.
B. İfa yeri
MADDE 89- Borcun ifa yeri, tarafların açık veya örtülü
iradelerine göre belirlenir. Aksine bir anlaşma yoksa, aşağıdaki hükümler
uygulanır;
1. Para borçları, alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim
yerinde,
2. Parça borçları, sözleşmenin kurulduğu sırada borç
konusunun bulunduğu yerde,
3. Bunların dışındaki bütün borçlar, doğumları sırasında
borçlunun yerleşim yerinde,
ifa edilir.
Alacaklının yerleşim yerinde ifası gereken bir borcun
doğumundan sonra alacaklının yerleşim yerini değiştirmesi sebebiyle ifa önemli
ölçüde güçleşmişse borç, alacaklının önceki yerleşim yerinde ifa edilebilir.
C. İfa zamanı
I. Süreye bağlanmamış borç
MADDE 90- İfa zamanı taraflarca kararlaştırılmadıkça veya
hukuki ilişkinin özelliğinden anlaşılmadıkça her borç, doğumu anında muaccel
olur.
II. Süreye bağlı borç
1. Aya ilişkin sürelerde vade
MADDE 91- Borcun ifası için bir ayın başlangıcı veya sonu
belirlenmişse, bundan ayın birinci ve sonuncu günü; ayın ortası belirlenmişse,
bundan da ayın onbeşinci günü anlaşılır.
Borcun ifası için gün belirtilmeksizin sadece ay
belirlenmişse, bundan o ayın son günü anlaşılır.
2. Diğer sürelerde vade
MADDE 92- Bir borcun veya taraflardan birine düşen herhangi
bir yükümlülüğün sözleşmenin kurulmasından başlayarak belli bir sürenin sonunda
ifası gerekiyorsa, ifa zamanı aşağıdaki biçimde belirlenir:
1. Gün olarak belirlenmiş süre, sözleşmenin kurulduğu gün
sayılmaksızın, bu sürenin son günü dolmuş olur. Sekiz veya onbeş gün olarak
belirlenmiş süre ise, bir veya iki haftayı değil, tam sekiz veya onbeş günü
ifade eder.
2. Hafta olarak belirlenmiş süre, son haftanın sözleşmenin
kurulduğu güne ismen uyan gününde dolmuş olur.
3. Ay olarak veya yıl, yarıyıl ve yılın dörtte biri gibi
birden çok ayı içeren bir zaman olarak belirlenmiş süre, sözleşmenin kurulduğu
gün ayın kaçıncı günü ise, son ayın bunu karşılayan gününde dolmuş olur. Son
ayda bunu karşılayan gün yoksa süre, bu ayın son günü dolmuş sayılır.
4. Yarım aydan onbeş günlük süre anlaşılır. Bir veya birden
çok ay ve yarım ay olarak belirlenmiş sürenin dolduğu gün, son aya onbeş gün
eklenerek belirlenir.
Bu kurallar, sürenin sözleşmenin kurulmasından başka bir
andan işlemeye başladığı durumlarda da uygulanır.
Borçlu, belirli bir süre içinde yerine getirilmesi gereken
bir borcu, bu sürenin dolmasından önce ifa etmekle yükümlüdür.
3. Tatil günleri
MADDE 93- İfa zamanı veya sürenin son günü, kanunlarda tatil
olarak kabul edilen bir güne rastlarsa, kendiliğinden bu günü izleyen ve tatil
olmayan ilk güne geçer.
Aksine anlaşma geçerlidir.
III. İş saatlerinde ifa
MADDE 94- Borç, alışılmış iş saatlerinde ifa ve kabul
edilir.
IV. Sürenin uzatılması
MADDE 95- Süre uzatılmış ise yeni süre, aksi
kararlaştırılmış olmadıkça, önceki sürenin sona ermesini izleyen birinci günden
başlar.
V. Erken ifa
MADDE 96- Sözleşmenin hükümlerinden veya özelliğinden
ya da durumun gereğinden tarafların aksini kastettikleri anlaşılmadıkça borçlu,
edimini sürenin sona ermesinden önce ifa edebilir. Ancak, kanun veya sözleşme
ya da âdet gereği olmadıkça borçlu, erken ifada bulunması sebebiyle indirim
yapamaz.